DİĞER GALERİLER
YORUMLAR
Her yıl aynı zamanlarda yinelediğimiz bir dolu ritüelimiz oluştu. Yaşlanmak ya da yaşını almak bu olsa gerek… “Zamanı gelince isteniyor” der, eski büyüklerimiz. Zaman! Ah o zaman mevhumu…
Nasıl ve hangi kısa zaman diliminde edindik bunca alışkanlığı? Bütün bunları aniden fark ediyormuşcasına kendi kendime mırıldanır oldum son günlerde. Kibarca mırıldanmak diyorum ya, aslı vıdı vıdılanmak! Nisan ayı girip de çıplak incir ağaçlarındaki o yuvarlacık tomurcukları fark etmeye çalışmalarım ayrı bir heyecandır. İlk gördüğümde “hah tamam, mevsim başlıyor” derim. Ne mevsimi? Yeşil ham incir reçeli mevsimi başlıyor. Bazıları erkek incir de der.
Bu yıl ilk defa Melda ile gördüm Küçükkuyu’da. Daha doğrusu sevgili Melda gösterdi bana da. Hani İncirin belgeselini yapan Melda Yılmaz var ya, o. Aslında Kuzey Ege için bile çok erkendi… Küçükkuyu’nun korunaklı ikliminden olsa gerek erkenden pıtıraklaşmışlar dallarında. İşte o günden itibaren gözüm incir dallarından ayrılmadı ve pazara sepetler dolusu gelip satılmasını bekledim. Benim bir iki avuç toplamamla olacak değil reçel serüvenim. Artık bekleyeni çok. Yıldan yıla çoğalan bir meraklı kitlesi var incir reçelimizin.